Kitap
Sanatta Dirijizm

Bünyamin Aydemir’in Kaleminden Yepyeni Bir Kitap : “Sanatta Dirijizm”
Nereden duyduğumu unuttuğum bir Çin atasözü der ki; ‘ Kuyunun dibinde ki kurbağa, gökyüzünü kuyunun ağzı kadar zannedermiş.’Bir kuyu, bir de kurbağa ile yaşamsal olanın anlatılabileceği en güzel cümlelerden.
Tiyatro adına yepyeni bir kitap ‘Sanatta Dirijizm’. Mitos Boyut Yayınlarından çıkan,Tiyatro Kültür Dizisinin 150. Kitabı… Yazarı Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık Anasanat Dalı Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Bünyamin Aydemir. Konu tiyatro olunca, titiz ve ciddi. Kitabı raftan alıp şöyle bir karıştırdığınızda dahi, bir çırpıda değilde; uzun araştırma ve çalışmalar sonucunda ortaya çıktığını anlıyorsunuz. Yazarının, öğrencilik yıllarımızda kuramsal bilgisine güvendiğimiz Bünyamin Aydemir olması; ve yepyeni bir kavramı ilk kez tiyatro okuyucuları ile buluşturması hasebi ile çalışma dikkatimi çekti; özellikle önem verdim. Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim mi?Kitap bilgi açısından denizcilerin deyimiyle ‘bir derya.’
Hayata karşı sözü olan insanın kendisini en iyi ifade edebildiği sanat dalı tiyatrodur. Hal böyle olunca da insanlık tarihi ile yaşıt olması kaçınılmaz oluyor. Yazar, ‘Sanatta Dirijizm’ isimini verdiği kitabında, sanatın, özellikle de tiyatronun geçişimini, ‘Erken Cumhuriyet Dönemi’ diye adlandırdığı 1930’lu yıllardan başlayarak ele alıyor. Kitabın çıkış noktası, zamanın ideolojik ve politik argümanlarının yayılmasında tiyatronun araçsallaştırılması. Yani, yönetimin, tiyatroyu kendi ideolojik politikasına uygun ve istediği şekilde yönlendirdiği bir sanat haline dönüştürmesi ve nasıl bir propaganda aygıtı olarak kullandığı olmuş. Yazar, anlatmak istediğini, iki bölüm halinde,’Dirijizm- Erken Cumhuriyet Dönemi Değerleri‘ ile ‘Retoriğin Aşkınlığında Estetiğin Yoksunluğuna’ başlıkları altında incelerken, konuya ‘dirijizm’ kelimesi üzerinden yaklaşıyor. Türk edebiyatında devlet-sanat ilişkisini ifade edebilmek için kelimeyi ilk kez telaffuz eden ‘Bir siyasi ve sosyal inkılap rejiminin edebiyat ve sanata da uzayan dirijizmi’ başlığıyla Reşat Nuri Gültekin olmuş. Kelimenin anlamına bakacak olursak, aslında sanata çokta ters olan, bambaşka bir dalla, ekonomiyle ilgili bir terim olduğunu görüyoruz. Dirijizm kavramı, devletin ekonomiye sistemli bir şekilde müdahil oluşunu anlatıyor. Konuyu biraz daha detaylandırmak gerekirse dirijizim, devletin ekonomik her türlü faliyeti kontrol ederken kaliteyi yükseltmek adına önlemler alışından, üretim ve tüketim sorunlarına kadar her noktada sistemleştirilmiş bir müdahalecilik şekli. Yazar Bünyamin Aydemir, kelimeyi cımbızla tutup çıkartmış ve özü itibariyle anlamını yitirmesine fırsat vermeden sanatın içine yerleştirmiş. Bunu yaparken de az sonra belirteceğimiz örnekleriyle, sanat kavramına bakışımızda bambaşka pencereler açıyor. Ekonomiyle ilgili bir kelimeyi sanatın içine sokmak, dağılan parçaları toparlamak adına çok yerinde ve akıllıca bir yaklaşım.
Bünyamin Aydemir, kitabın büyük bir kısmında, Cumhuriyet Dönemi’nin daha en başından, ‘Yeni Bir Gelecek İcadı Olarak Ulus- Kimlik İnşası’ başlığı altında, sanatın, özellikle de tiyatronun politik ve ideolojik konjonktür içine nasıl alınmaya çalışıldığına bakıyor. ‘Cumhuriyet Dönemi Sanatında Dirijizmin Ayak İzleri, Sanat ve Atatürk, Kurumsal Telkin Aracı Olarak Halkevleri, Küreselleşen Sahneler ya da İdeolojinin Tiyatral Taşıyıcıları’ alt başlıklarında, dönemin toplumsal dönüşümünün henüz gerçekleşmediği ve ideolojik yapılanmanın toplumun tüm katmanlarına yayılamadığı bir süreçte, sanatın ve tiyatronun, hedefler doğrultusunda emin ve güvenilir araçlardan birisi olduğu düşüncesi ile tüm alt başlıklarını belirlemiş.
Yazarın, ilk bölümde vurgulamak istediğine göre, dünyada belli kalıplara sokulmuş, tek tip insan şekli oluşturulurken, tiyatro denilen devasa gücün propaganda aygıtı olarak kullanılması politik ve egemen güçler için bulunmaz bir nimet. Sanatın, ideolojinin aygıtı haline getirilmesi, kitlelere direk ulaşabilmesi açısından en net film sektöründe kendisini gösteriyor. Zamanın Sovyet Rusya’sında, sinema ve çizgi filmler birer empoze aracı haline dönüşüyor. İşçi sınıfı ve emek kavramları, sosyalist yapılanma içinde sanat yolluyla serpiştirilip topluma yerleştiriliyor. Yazar Bünyamin Aydemir’e göre aynı hal Amerika için de geçerli. Öyle ki Amerika’da durum devletin sinema sanatı üzerinde ki varlığının sektörleşmesine kadar gitmiş. Hollywood, ulusal çıkarlardan, uluslararası politikalara, devlet otoritesinden, Amerika’nın yenilmezliğine, hatta ideal insan profillerinin oluşturulmasına kadar duruma müdahil. Yazar, ‘Sanatta Dirijizm’ de konuyu, Rambo filmi üzerinden örneklendiriyor; 1985 yılında çekilen Rambo, Vietnamlı askerleri tabiri yerindeyse tek başına alt ederek, alabildiğine güçlü ve kurtarıcı görüntüsü çizer. Durum sadece sinema ve tiyatro ile değil, sanatın önemli kollarından birisi olan resim sanatı içinde geçerlidir. Bünyamin Aydemir, devletin sanat üzerinde ki hegomanyasını kitabında bu kez Fransız Güzel Sanatlar Akedemisi’nden örneklendiriyor, Fransız Güzel Sanatlar Akademisi’ne çeşitli kurallar getirilmesi, insan figürünün ancak önemli şahıslar olarak resmedilmesi, konuların tarihsel ve kahramanlık konuları olması gibi sınırlandırmalarla dirijizm ortaya çıkıyor…
Kitabın önemli bir kısmında halk evlerine de değinilmiş. Çünkü yazarın incelemelerinin ışığında halkevleri, temelde devletin ideolojisi doğrultusunda araçsallaştırılan ve var olan toplumsal gerçekliğin kurgulanan gerçeklikle yer değiştirmesinde aracılık yapan, Demokrat Partinin seçimleri kazanması ile de kapanma sürecine gireceği döneme kadar ki önemli bir yapılanma. Hatta yazara göre, 20 yıl kadar süren Halkevleri Temsil Şubesi’nin tiyatral çalışmaları, dünya sanat tarihinin en güçlü dirijizm örneklerinden. Bu yapılanmanın nasıl oluştuğundan, dirijizmi nasıl gerçekleştirdiğine ve ülke genelinde üç bini aşkın temsil ile tiyatronun nasıl taşıyıcısı olduğuna, zamanın özel tiyatro ekiplerinin bu yapılanma içinde ki rollerine kadar tüm detaylar kitabın içinde sizleri bekliyor. Yazarın, kitapta özellikle vurguladığı üzere; dirijizm en yoğun uygulamalarını çağımızda gerçekleştirmektedir ve sanat günümüzdeki kadar tarihin hiçbir evresinde bu denli güdüm altında kalmamıştır.
Kitabı bir solukta okumanız için çok detay vermek istemiyorum ama söylemeden geçemeyeceğim bir diğer bölüm ise, drijizmin tiyatroyu, tiyatronun da toplumu biçimlendirmede araçsallaştırıldığı 1930’lu yıllardan başlayan süreçte, oyun yazarlarının ve eserlerin durumuna da değinilmesi. Yazar, kısıtlamalarla dolu, ısmarlama-sipariş oyunların nasıl ortaya çıktığını, ‘Oyun Yazım Yarışmaları Süreci ve Sonuçlar’ bölümünde irdelemiş. Unutmamak gerekir ki; altın kural ayrıntılarda gizlidir. Kitapta, 1939 yılından 1948 yılına kadar geçen 9 yıl içinde beş kez gerçekleştirilmiş oyun yazım yarışmalarında, dereceye girmiş olan 14 oyunun tamamı olmasa da tamamına yakının ayrı ayrı yapılmış değerlendirme ve anlatımlarıyla; yine son bölümde, üç alt başlıkta incelediği 29 oyunun kısa bir anlatısını bulabilirsiniz.
Bünyamin Aydemir’in akademisyen kimliği kitabın hemen hemen her yerinde kendisini belli ediyor. Araştırmadaki titizliği, anlattığı konulara verdiği örnekler, en can alıcı noktalarda yaptığı alıntılar… ve tüm bunlarla birlikte son bölümde zamanın metinlerine ışık tutan, dönemin tiyatral anlayışını yansıtan 190’a yakın oyunun ismi ve yazarının da uzun uğraşlar sonunda kitapta yerini almış olması, ‘Sanatta Drijizm’ isimli kitabın saklı bir hazine gibi durmasında önemli bir etken…
Ne demiştik efendim, ‘Kurbağa gökyüzünü kuyunun ağzı kadar zanneder’. Hayat denen bu yolda ne kadar çok yeni şey öğrenirsek, kuyunun ağzı o kadar genişliyor gibi… Güzel günler dileğiyle, iyi okumalar dilerim…